Haber

Öztrak: ‘Yüzyılın depremi’ diyerek yüzyılın cinayetini örtemezler

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Depremin geleceği belliydi. Bu şehirleri sarsıntılara karşı güçlendirmek için herhangi bir önlem almadılar. Ellerinde geçerli bir beyin sarsıntısı müdahale planı olmadığı için değerli dakikalarını kaybettiler. ‘Yüzyılın depremi’ diyerek yol açtıkları ‘yüzyılın suçunu’ ve ‘yüzyılın ihanetini’ artık örtbas edemiyorlar. Büyük adamlar kameralar önünde Nebati bakanı ve Binali ile yarışırken, milletimiz enkaz altında yapayalnız kaldı. Onu örtemezler. Koca adamlar binlerce liralık paltoları, ceketleri, atkıları ve bereleriyle kameraların önüne tespih gibi dizildi. Mont bile giymeyen minik depremzedelerimizi kendilerine süslediler. Bundan utanmadılar bile. Çünkü onlar için her şey bir şov, her şey şovun içinde. Ne diyelim, o rezil imaj cilalama işleriniz toprağa batsın” dedi.

Faik Öztrak, bugün CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında Maraş’ta meydana gelen ve 10 ilde büyük yıkıma neden olan depremler hakkında konuştu.

ANKA’nın haberine göre Öztrak şunları söyledi:

HER DAKİKA, HER SANİYE KAYBIMIZ KARŞISINDA:“10 ilimizde büyük yıkıma neden olan Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin üzerinden tam bir hafta geçti. Geçen Pazartesi günü saat 04.17’den bu yana kayıplarımız her dakika, her saniye arttı. Her çocuk, her anne, her çocuk. depremin ardından günler sonra enkaz altından sağ olarak çıkarılan baba, acımızı dindirmesine rağmen erken ve etkili bir müdahale olsaydı binlerce vatandaşımızın hayatını kurtarabileceğimizi milletimize göstermiştir. ilk yirmi dört saat.Bugün itibari ile depremde 31 bin 643 vatandaşımızı kaybettik.80 bin 278 vatandaşımız yaralandı.Bir kez daha kaybettiklerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyoruz. milletimize sabır, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar.

BU SON AFET ŞUNU GÖSTERDİ; ÜLKEMİZDEKİ EN UCUZ ŞEY İNSAN HAYATIDIR: “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, insanlarının nasıl öldüğüne bakın” demiş Albert Camus. Ne yazık ki ülkemizde bu kelimeyi çok sık tekrarlamak durumunda kalıyoruz. Bu son felaket şunu da gösterdi; Ülkemizde en ucuz şey insan hayatı ve insan hayatının ucuz olduğu ülkelerde kibirli yöneticiler her ölüme ‘kader’ diyor. Sorumlu olduğu ölümleri dahi büyük bir kibirle kabul etmez, hata kabul etmez. Bu kibir anıtları, Sayıştay’ın uyarılarına rağmen; hiçbir işlem yapmazlar. Kömür madeni patlar, madencilerimiz ölür. ‘Kader’ diyerek geçmeye çalışırlar. Dere yatağına konut yapılmasını sağlarlar. Göz kırparlar. Yağmur yağar, sel olur. Vatandaşlarımız sular altında kalıyor ve hayatlarını kaybediyorlar. ‘Kader’ diyerek geçmeye çalışırlar. İtibar kurtarılmaz derler, uçan saraylar alırlar kendilerine. Ama yangın söndürme uçağı almıyorlar. Ülkenin ormanları yanıyor. Vatandaşlarımız ormanla birlikte yanıyor. ‘Kader’ diyerek geçmeye çalışırlar. Ülkenin bütün bilim adamları uyarıyor. Devlet kurumları uyarıyor. Beyin sarsıntısı gerçeğini umursamıyorlar. Sanki bu ülkeyi 20 yıl parayla ‘yönetmişler’ gibi yapıyorlar. Para şov için.

BU ÜLKEDE KORKUNÇ BİR ŞEY OLURSA BAŞARISIZ OLUR : Ruhsatsız, eksik gedikli evlere imar barışı yapıp para topluyorlar. Paralarını seçimlere harcıyorlar, beyin sarsıntılarına, güçlü şehirlere değil. Vatandaşların evlerini mezara çeviriyorlar. Depremde onbinlerce insanımız hayatını kaybediyor. ‘Kader planı bu’ diyerek geçiştirmeye çalışıyorlar. Bu ülkede iyi bir şey oluyorsa bu kendisindendir. Korkunç bir şey olursa, bu kaderdir. Utanmadan suçu Kutsal Tanrı’ya yüklemeye çalışırlar. Meğer kader emeğe aşıkmış. Dünyada hoş ve gerçek olan her şey emeğin eseridir. Milletimiz siz; Afetlere karşı önlem al’ı seçiyor, ‘hayatımı koru’ diyor, önlem almıyorsunuz, afet olunca ‘kader planı’ diyorsunuz. İşten çıkmaya çalışıyorsun. Kendi hatasını görmeyen, günahlarının sorumluluğunu yok eden, kibir hastalığına yakalanmış bu reis ülkeyi yönetemez. Ülkemiz parçalanıyor.

MİLLETİMİZ GERÇEKTEN GEÇTİĞİ HER AFETTE ELLERİNDE BÜYÜK BEDELİ ÖDEDİ: Afetler onbinlerce can alır. Bu toprakların halinin anlayışı ‘İnsan yaşasın ki devlet yaşasın’ anlayışıdır. Ancak 20 yıldır ‘devleti yönettiğini iddia eden’ bu beceriksizler hiçbir afette insanımızı yaşatamadılar. Milletimiz yaşadığı her felakette kendi eliyle ağır bedeller ödemiştir. Milletimiz devlet yönetimini ya sokaklardan topladı ya da enkaz altından çıkardı. Bugün de aynı. Depremin ardından ‘garlarda akaryakıt yok, fırınlarda ekmek yok, içecek su yok, yardım yok, devlet yok’ çığlıkları tahta çıktı. “Bu eyalet nerede?” çığlıkları kulaklarımızı değil, yüreğimizi parçaladı.

1999 Büyük Marmara Depreminde enkazdakiler ‘Sesimi duyan var mı?’ dediler. molozların altında bağırırdı. 2023 Maraş Depreminde enkaz altında kalanlar, ‘Sesimi duyan var mı?’ enkazın üzerinden bağırdılar. Ve o sesler bütün Türkiye’yi kasıp kavururken, saraydakiler; Muhalefeti parmakla göstermekle, milleti azarlamakla, trolleriyle milleti aşağılamakla meşguldü.

SARAY VE SÜRAKASI 36 SAAT NE YAPACAĞINI ŞAŞIRDI: Devletin yerleşik kurumlarını ‘vesayete karşı mücadele’ bahanesiyle yıkan, yerine düzgün bir şey kuramayan saray ve kafilesi; 36 saat ne yapacağını bilemedi, kaldı. Ne arama kurtarma ekiplerini ne de Mehmetçiği seferber edemedi. Milletimiz duruma el koymak zorunda kaldı. Bölgeye yardım ulaştırmak için sosyal medya üzerinden örgütlenenler, canla başla çalışan gönüllüler, tesislerini depremzedelere açan iş insanları, soğukta üşümesinler diye çocuklarına kazak ören kadınlar; Deprem bölgesine koşan hekim ve hemşireler, yardım kolileri taşıyan gençler, bağışlarıyla depremin yükünü omuzlayan hayırseverler, deprem molozundan taşları tırnaklarıyla kazıyanlar, milletimizin büyüklüğünü bir kez daha gösterdiler. bu deprem felaketinde lütufkarlığı, sıkıntılı anlardaki dayanışması.

BİRİNCİ HAFTASI BİTİRİRKEN DEPREM BÖLGESİNDEKİ MASA GERÇEKTEN ÇOK AMA ÇOK AĞIR : Birinci haftanın sonunda beyin sarsıntısı bölgesindeki tablo gerçekten çok ama çok ağır. Özellikle barınma, ısınma, hijyen ve iletişim açısından önemli sorunlar var. Ülkedeki beceriksizlik, tepeden tırnağa çürüme, bu ülkenin elma kurumlarını bu sarsıntıda ortadan kaldırmıştır. Kızılay’ımız da bunlardan biri. Ülkenin en büyük konteyner üretim tesisi Malatya’dadır ve bu tesis Kızılay’a aittir. Kızılay olası bir afete karşı gerçek konteyner stoklamadı. Nereden? Basına yansıyan iddialar, fabrikanın kalifiye ekiplerinin görevden alındığı yönünde. ‘Liyakat bırak, sadakate bak’ mottosuyla, ehliyet gerektiren bu tesise kebapçı sahibini işletmeci olarak atadılar. Soğuk kış günlerinde depremzedeleri barındıracak konteyner bulmak artık mümkün değil. Liyakat yerine saraya sadakatin sonucunu alın.

ÜLKEMİZE YARDIM ETMEYE GELEN BU GRUPLARA GÜVENLİK KORKUSU VERMEK NE DEMEKTİR: Dün sahada çokça duyduğumuz ve bizi gerçekten üzen bazı haberler de var. Bu kadir gününde ülkemizin yardımına koşan bazı arama kurtarma ekipleri, can güvenliklerinin sağlanamadığı ve somut bir tehdit olduğu gerekçesiyle çalışmalarına son vererek ülkelerine dönme kararı aldı. Bu ekipleri bir güvenlik telaşında onlara yardım etmek için ülkemize getirmenin ne anlamı var? Bu ülkenin İçişleri Bakanı’nı atayan, ‘iftira’ diyerek bu dertleri örtbas edemez. Ayrım gözetmeksizin bu zor zamanda milletimizin yanında olan herkese minnettarız.

SOSYAL MEDYA’DA AKIL OLUŞTURAN, GÖRÜNTÜLER DOLAŞIYOR: Sosyal medyada yağma ve yağmacıları hedef aldığı iddia edilen inanılmaz görüntüler dolaşıyor. Yağma ve yağmacılara karşı her türlü önlem alınmalıdır. Ama hukuk devleti olduğumuzu unutmadan, hukuk içinde kalarak. Bu ülkenin polisi, askeri, kolluk kuvvetleri ve adliyeleri hem suçluların önlenmesi için tedbirler almalı hem de hukuk devleti olmak için gerekeni yapmalıdır. Tek adam rejiminin depremiyle ülkemizde hukuk devletinin temel direklerinin yıkıldığını biliyoruz ama bu üçüncü dünya devleti görüntüleri hiçbir koşulda kabul edilemez. Deprem bölgesinde hem vatandaşlarımızın hem de misafirlerimizin güvenlik kaygısı bir an önce giderilmelidir.

DEPREM BÖLGESİNDE ORGANİZASYON VE KOORDİNASYONSUZLUK DEVAM ETMEKTEDİR: Erdoğan kendi saçına gösterdiği özeni beyin sarsıntısı olan bölgede, afet sürecine müdahalede ve uyumu sağlamada gösteremedi. Sarsıntılı bölgede düzensizlik ve koordinasyonsuzluk devam ediyor. İlk sarsıntı geçen Pazartesi günü saat 04:17’de meydana geldi. AFAD, depremi sabah 04.39’da tüm dünyaya duyurdu. Sabah 5.30’da AFAD Başkan Yardımcısı’na randevu geldi. Ancak, yerçekiminin büyüklüğünü bilmesine rağmen, kendi hükümetim nedense o sabah tüm deprem bölgesini afet bölgesi ilan edemedi. Askerlerimizi bölgeye çıkaramadı. 36 saat sonra, yani depremden tam bir buçuk gün sonra, bunu düşünebilmişti. Bunca saat neyi bekledi? Bu ülkede her şeye bir kişi karar veriyor. Bir karar verene kadar 36 saat boşuna geçti. İnsanlar enkaz altında yalnız kaldı. Bu dönemde milletin hayatını kurtaramayanlar, imajını kurtarma zahmetine düştüler.

ALGI OPERASYONLARI İLE ENGELLERİNİ AŞMAYA ÇALIŞTI : Erdoğan milleti tehdit etti. Defter tutmaktan ve zamanı geldiğinde o defterleri açmaktan bahsetti. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu televizyonları tehdit etti. Bilişim Teknolojileri ve Bağlantı Kurumu, sarsıntıda tek iletişim aracı olan sosyal medyayı kararttı. Enkaz altında kalanların imdat çığlıklarını hükümet bastırdı. Bu belanın sorumlusu kim? Hükümet, hakaret; Saçmalık dedi ve önüne çıkan herkese karşı dava açtı. Uçmaya devam ediyor. Bağlantı Başkanlığı görevi bırakmış ve depremi ‘yüzyılın depremi’ ilan etme girişiminde bulunmuştur. Yaptıkları algı operasyonlarıyla ‘Felaket o kadar büyüktü ki bir şey yapamadık’ dedirttiler. Milletin yardımına koşamayanlar, algı operasyonlarıyla beceriksizliklerini örtmeye çalışıyorlar.

‘YÜZYILIN CİNAYETİNİ’ VE ‘YÜZYILIN FETÖSÜNÜ’ KAPSAYAMIYORLAR: Depremin geleceği kesindi. Bu şehirleri depreme karşı güçlendirecek hiçbir önlem almadılar. Uygulanabilir bir deprem müdahale planına sahip olmadıkları için değerli dakikalar kaybettiler. ‘Yüzyılın depremi’ diyerek yol açtıkları ‘yüzyılın suçunu’ ve ‘yüzyılın ihanetini’ artık örtbas edemiyorlar. Büyük adamlar kameralar önünde Nebati bakanı ve Binali ile yarışırken, milletimiz enkaz altında yapayalnız kaldı. Onu örtemezler. Koca adamlar binlerce liralık paltoları, ceketleri, atkıları ve bereleriyle kameraların önüne tespih gibi dizildi. Mont bile giymeyen minik depremzedelerimizi kendilerine süslediler. Bundan utanmadılar bile. Çünkü onlar için her şey bir şov, her şey şovun içinde. Ne diyelim, rezil imaj cilalama işleriniz toprağa batsın.

YAŞADIĞIMIZ BU SARSMA KİMSEYE SÜRPRİZ DEĞİL AMA KİMSEYE ŞAŞIRDI: Yaşadığımız bu deprem kimseye sürpriz değil ama kimse için. Yıllardır bilim adamlarımız yaklaşan bu deprem hakkında yüksek sesle uyardılar. Bunu Mısır’daki sağır padişah bile duymuştur. AFAD’ın dürüst bürokratları da uyardı. Bürokratlar, Kahramanmaraş Pazarcık’ta meydana gelecek depremin büyüklüğünü tahmin etti. Bunun için tatbikatlar ve simülasyon çalışmaları yaptılar. İlçe, ilçe, mahalle depremden en çok etkilenecek yerleri ve alınacak önlemleri sıraladı. İşte bu planın 43. sayfasından başlayarak tüm bu tespitler. Ve simülasyonu 7.5 büyüklüğündeki depreme göre yaptılar.

Devletin bu ve benzeri raporları ortalıkta dolaşırken sarayın altın varaklı koltuklarında oturanlar ne yaptılar? Milleti depremlerden korumak için ne gibi önlemler aldılar? Hiçbir önlem almadılar. 20 yıl ülkeyi yönettiler. Bu 20 yılda milletten; 2 trilyon 538 milyar dolar vergi topladılar. İçeriden ve dışarıdan 125 milyar dolar borçlandılar. Atalarının, dedelerinin bıraktığı malları 63 milyar dolara satıp yediler. Toplamda 2 trilyon 726 milyar dolar harcadılar. 20 yılda, önceki 57 hükümetin 79 yılda harcadığının 4 katını yuttular.

20 yılda, bu kadar büyük kaynaklarla, sadece bir değil, iki şokla güçlü bir Türkiye inşa edilirdi. Burada soruyoruz, bu para nereye gitti? Saraylara, dolar-euro garantilerine, ışıltılı AVM’lere, kiralara gitti.

MİLLETTEN MİLYARLAR TOPLADILAR VE BU EVLERİ POTANSİYEL BUMBLANDLAR OLACAKLARA BAĞLADILAR : Peki, deprem hazırlığı? Son 20 yılda 9 tane imar barışı çıkardılar. Milletten milyarlar topladılar ve bu konutların potansiyel mezar yerleri olmasına izin verdiler. Sarayın kibri sadece İstanbul’a ihanet etmedi. Adana, Osmaniye, Hatay, Kilis, Gaziantep, Kahramanmaraş, Malatya, Adıyaman, Diyarbakır ve Şanlıurfa’ya da ihanet etti. Sarayın kibri ve arkadaşlığı Türkiye’ye ihanet etti. Saraydaki kibir ve şirk millete ihanet etti.

‘BİR YIL DAHA VER’ DİLEDİ: Şimdi çıktı; ‘Bana bir yıl daha verin’ diye millete yalvarıyor. Kendinizi asla yormayın. Çünkü siz ve bozuk sisteminizin süresi doldu. Size ayrılan süre sona ermiştir. Böyle bir bekçi ordusu olmadan milletimizin gözünün içine baksın. Milletimizin gözünde ve gönlünde ne hale geldiğini görsün. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi ‘Sen cahilsin; okuyup öğreniyorsun. döndün; sen ileri git Adam yok; sen yükselt Paran yok; sen kazandın. Her şeyin bir çözümü vardır. Ama bir insan bozulduğunda, bunun tedavisi yoktur.’ Bu bozuk düzenin yozlaşmış ekiplerinin milletimiz için yapacakları bir şey kalmamıştır. Bunlar artık bir tedavi değil; Milletimizin üzerinde ağır bir yük var.

BU ÜLKENİN Fedakarlıklarını İZLEDİĞİMİZ BİLİM VE GENÇLER: İlerisini düşünmeden mantıksız kararlar almaya devam ederler. Yurt binalarını depremzedelere tahsis etmek için üniversiteleri kapatma kararı aldılar. Vazgeçmeyi düşündüğünüzde neden aklınıza ilk bilim geliyor? Bu ülkede fedakarlıklarına tanık olduğumuz gençleri neden feda ediyorsunuz? Ülkemizin bu gününü kara ettiniz. Bari geleceğimizi karartmayın. Devletin ihmali ile; Görevini yerine getiremediğimiz için yaşadığımız deprem, tarihimizi ve şehirlerimizi haritadan sildi. Bu saçma kararlarla ülkemizin geleceğini, umudunu, gençliğini, bilimini, aklını yok etmeye çalışıyorlar. Şimdi git. Artık bu güzel memlekette önce feda edilecek eğitim, bilim ve gençlerimiz olmasın.

SARAYLAR DEPREM MAĞDURLARINA HAYIR OLSUN: ‘Sarayı gören yabancılar güçlü bir devlet görür’ diyerek hava atmayı bildiniz. ‘Burası Tayyip Erdoğan’ın sarayı değil, Türk milletinin sarayı’ diyordu. O zaman kiracı sarayı boşaltsın. Saray odalarını gerçek sahibine, millete bıraksın. Halk bu sıkıntılı günlerde geçsin de kendi sarayında otursun. Beştepe, Ahlât ve Marmaris’teki sarayların odaları depremzedelere tahsis edilsin. Bu da yetmez diyorsanız; Antalya ve Muğla’da devlet misafirhaneleri, külliyeleri, askerlik evleri, hakimevleri, halk kampları, oteller bu işe tahsis edilmelidir. Yeter ki üniversitelerimiz açık kalsın. Ülkemizin ufkunu daha fazla karartmayalım.

DEPREM YÜKÜNÜ GENÇLERİMİZİN VE GELECEĞİMİZİN ÜZERİNE YÜKLEMESİN: Depremin yükünü gençlerimizin ve geleceğimizin sırtına yüklemeyin. Bilim bu ülkeyi kurtaracak. Bu ülkeyi kurtaracak. Bu ülkeyi liyakat kurtaracak. Bu ülkeyi gençler kurtaracak. Yolsuzluğunuz ve cehaletiniz için gençlerimizi suçlamayın. Gücünüzde bu milletin iliğini kemiğini sömüren, yurt dışında mahalle satın alan taraftarlarınız var. Kurban ister misin önce onlara sor. Yabancı varlıklarını satsınlar. Bu iktidar gününde konut ve otel masraflarını millet karşılasın. Bu sayede hem kaçak döviz ülkeye geri dönecek hem de ülkenin döviz dengesi bozulmamış olacaktır. Atama Hazine ve Maliye Bakanınız, Turizm Bakanınız bu planı yapabileceklerse yapsınlar. onlar mı? Biz öyle düşünmüyoruz.

MİLLİ İTTİFAK OLARAK GÖREVİMİZE GEÇER BAŞLAMAZ ŞEHİRCİLİK VE AFET YÖNETİMİ BAKANLIĞINI KURACAĞIZ: Millet ittifakı olarak göreve gelir gelmez Şehircilik ve Afet Yönetimi Bakanlığını kuracağız. Kente karşı suçlar kavramını hukuk sistemimize taşıyacağız. Tek merkezli, çarpık yapılaşmaya son vereceğiz. Afet yönetimini etkisiz hale getiren imar affı uygulamalarına son vereceğiz. Şehirlerimizin imar ve deprem eylem planlarını acilen hazırlayacağız. 4708 Sayılı Yapı Denetim Kanunu’nu tekrar ele alacağız. Ucuz ve kaliteli konut projeleriyle vatandaşımızın barınma sorununu gelir odaklı değil insan odaklı çözeceğiz.

Biliyoruz; Gidenleri geri getiremeyiz. Ama milletimiz nezih, vicdanlı bir yönetime kavuştuğunda bu felaketlerin yaralarını da hızla saracaktır. Bundan şüphemiz yok.

SOYLU’NUN BU İTİRAFLARI ÇOK DEĞERLİDİR:Öztrak, basın toplantısının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “AFAD’ın toplam personel sayısı 7 bin 300. Takdir edilir ki, 7 bin 300 personelle Türkiye’de bu büyük afet de, herhangi bir afet de yönetilemez” dedi.

“Noble itiraf etti, gerçek. Soylu’nun bu itirafları çok önemli. Sarayın bırakın büyük bir felaketi, hiçbir felaketi yönetemeyeceği açık bir şekilde kabul ediliyor. Zaten AFAD’ın hazırladığı Düzce ve Kahramanmaraş raporları da bunu gösteriyor zaten. O koltuklar icra makamlarıdır, şikâyet değil. Yapamazsan, dışarıdasın. Yazıklar olsun.” (HABER MERKEZİ)

hemsinhaber.xyz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu